Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
HALKIN ENDERUNU
Anadolu hem medeniyetler beşiğidir, hem mezarlığı, hem de o uygarlıkların oluşturduğu gelenekler birleşimidir. Aynı anda bu ülkede Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Ezidiler, Kürtler, Türkler birlikte yaşamış kültür alışverişi olmuştur. Eğitim evde, ailede başlar. İlk öğretmen annedir. Baba çalışıp eve baktığı için çocukları anne eğitir. Anne yüzümüze bakar, güler, bizde güleriz. Anne üzüntülü ise o minnacık adem oğlu da bunu hisseder üzülür. (Şimdilerde anne karnındaki bebeğin durumu ultrasonla takip edildiğinde; annenin psikolojik durumunun, bebeği etkilediği tespit edilmiştir.) Evde başlayan eğitim, sokakta devam eder, okul bunu pekiştirir. Anadolu’da çocukluk dönemimizde böyle idi. Evimizde annemiz, babamız varsa dedemiz, ninemiz bazı bilgileri soru, cevap şeklinde öğretirdi. Sokakta bazı ak sakallı dedeler veya yaşlı amcalar sorardı. “Kimin kulusun?” “Allah’ın.” Kimin ümmetisin?” “Hz. Muhammet Mustafa’nın.” “Dinin nedir?” “İslam.” Ne zamandan beri Müslümansın?” “Kalü Beladan beri.” “Kelime şehadet getirir misin?” (Sağ elimizin işaret parmağını; uzatıp havaya kaldırarak.) “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü Muhammeden abdühü ve resulühü.” “İslamın şartı kaçtır?” “Beş.” “Sayar mısın?” “ Savm (Oruç.) salat, (Namaz.) hac, (Hacca gitmek.) zekat(Zengin olanların, malının kırkta birini yoksullara dağıtması.), kelimei şehadet.” “İmanın şartı kaçtır?” “Altı.” “Sayar mısın?” “Amentü billahi ve melai ketihi ve kütübihi ve rusülihi, vel yevmil ahiri hayrihi ve şerrihi minallahi teala vel bas’ ü badel mevti hakk eşhedü en la ilahe illallal ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulüh” (Allah’ın varlığına ve birliğine iman, meleklerine iman, kitaplarına iman, peygamberlerine iman, ahiret gününe iman, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine; öldükten sonra dirileceğimize iman. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Hz Muhammet O’nun kulu ve elçisidir.) “Su bardağının altında ne var, üstünde ne var?” “Üstünde bismillah, altında elhamdülillah var.” O dede ve ya amca başımızı okşar “Aferin! Maşallah!” deyip çebinden; şeker, sakız, çikolata, beş kuruş, on kuruş para gibi bir şeyler verirdi.
Gelelim Doğu Karadeniz’deki bir köye. Köyümüzde oynarken veya bir yerde otururken yaşlı bir dede veya bizden büyük biri gelirse arkadaşlarım herkes ayağa kalkıyor, asker gibi esas duruş gösteriyordu. Bu arada ben kalkmadığım için bana da “Kalk, kalk.” diyorlardı. Bende “Ben şehirde yaşıyorum, orada her gelene ayağa mı kalkacağım?” diyordum. Tabi gelen yaşlı dede ve ya amca bana “Len şeherli sen kimin oğlusun?” diye soruyordu. Ben de “Benim şehirli olduğumu nasıl anladı?” diye şaşıyordum. Oysa onların içinde apayrı duran ve sipsivri görünen bendim. Bir de derenin kenarında plaj gibi kumsal bir alan vardı. Derenin önüne baraj gibi taşlar ve dallarla bent yapmışlar. Derenin önü tutulduğu için su birikiyor ve yükseliyordu. Her yaş emsal grubu dörde ayrılmış; bir saatlik zamanda dörde bölünmüş. Herkes kendi emsali ile ilk önce büyüklerden başlayarak sırayla dereye giriyor. Süresi dolanlar çıkıyor, diğerleri giriyordu. Ancak en şanslı bendim, çünkü beni üst gruptaki dayılarımın çocukları zaman zaman Benim emsallerime "Ula uşaklar, havu şeher bebesine müsade edin de bizimle çimsin! Onların şehrinde böyle bir yer yoktur." (Gerçekten çocukluğumun geçtiği mahallede böyle bir yer yoktu.) diye çağırarak kendileriyle de yüzmemi sağlıyorlardı. Çünkü hiç kimse emsalinin dışında ki grupla dereye giremiyordu. Görüldüğü gibi burada da askeri bir hiyerarşi vardı. Büyüğe saygı burada da devam ediyordu. Orada da köyün töresi ve geleneği yaşıyordu küçükten büyüğüne. İşte Halkın Enderunu buydu.