Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Teknolojik ağ bağlantılarımız gittikçe güçleniyor. Birbirimize birbirimizin haberi dahi olmadan ulaşabiliyor, bilgi edinebiliyor. Resimleri, fikirleri, eleştirileri, beğenileri ifade edebiliyor, gözlem yapabiliyor, fikir yürütebiliyor, karar verebiliyoruz. Uzaktan seviyor, seviliyor, selam alıp verebiliyoruz.
Geçmişte herkesin herkesi bildiği, tanıdığı dostluklar, dayanışma ve yardımlaşma vardı.Tanıma ve tanışma uzun vadeliydi. Çocukluğunu, mensup olduğu aileyi bilir, içlerinden biri iyi yerlere geldi mi, ben onun çocukluğunu bilirim ya da anne- babasını tanırım, iyi insanlar onlardan zarar gelmez ya da onlar öyleler diye fikir yürütülürdü. Bu bilinirlilik o ortamda yaşayanların hareketlerini duygu ve düşüncelerini daha kontrollü, samimi, saygın davranışlara dönüştürürdü. Birbirlerine yemeğe gidip gelinir, akşam çayları demlenir içilir, sohbet koyulaşıp sorunlar paylaşılır, ben hükümetin başında olsaydım ahkamları kesilir, siyasi konjonktürler belirlenir, bunlar mahalle kahvehanesinden, bakkaldan, manavdan, kasaptan hızla yayılırdı. Üst sınıfa giden ağbi ya da abla komşu çocuğunu ders çalıştırır, sevinciniz sevincimiz, üzüntünüz üzüntümüz olurdu, kapılardan bayramda şeker toplanır, gelen misafire hoş geldin merasimi yapılır, böylece küçükken sosyalleşmenin ilk adımları atılır, sosyal fobi gibi bir şey olmazdı
Gittikçe modernleşiyoruz çünkü, şimdilerde siteye- apartmana biri taşınmış, aman neyin nesi- kimin fesi, neme lazım, hırlı mıdır- hırsız mıdır, arlı mıdır- arsız mıdır, ya da çok iyi olabilir de ya bana işi düşerse, bir işi için kapımı çalarsa; müsait değilim, yeni işten geldim, rahatsız edilmek istemiyorum( gece çocuğu rahatsızlanınca çalacak kapı bulamaz, sonra da komşuluk yok mu burada demi vurur) …
Kapıcı ekmeği alsın, çöpü atsın, çevreden şu şöyle- bu böyle desin( büyük bir sitenin yıllarca yöneticiliğini yapan beyefendi kapıcılar için, hatta siyasi dengelerle bile oynuyorlar diye özetlemişti, o zamanda deneyimlerime dayanarak hak vermiştim) , asansörde karşılaşınca bile selam yok, hem verse ne olacak ki gördüğü kişi bakalım o bina da mı oturuyor, ya komşusu değilse…
Yaşadığımız yerler gittikçe büyüyor, genişliyor, gelir düzeyimiz artıyor. Bununla birlikte yaşam standartımız değişiyor, değişiyor değişmesine de bunlar ne getiriyor…
Ne mi getiriyor dışarda yemek yemeyi, zaman olunca tatile gitmeyi, sosyal olmak için sosyal aktiviteleri takip etmeyi, kitap okumak yerine pahalı telefonlardan oyun oynamayı, telefon hatlarının üç kuruşluk sınırsız paketleri, milyon dolar versen geri gelmeyecek zamanı üç kuruşa çürüten gençliği. Öyle gençlik ki bunalımda, hedefi yok, ne yapacağını bilemiyor çünkü, rol model yok, kimseyi görmedi ki… Ver elini sosyal medya denilen sanal ortama ulaşmak için kullanılan radyasyon torbası telefon ve bilgisayarlar. Doğanın dengesini bozan iklim değişikliğine neden olan betonlaşma yapıların arttığı gökdelenlerin yarışırcasına kat sayılarını çoğalttığı yerleşim yerlerine terfi ediyoruz(!).
NEDEN?
-ÇÜNKÜ BİZ SOSYALLEŞİYORUZ(!)
-ÇÜNKÜ BİZ MEDENİLEŞİYORUZ(!)
Ünlü şairimiz Mehmet AKİF ERSOY istiklal marşının şu mısrasında ne güzel ifade etmiş ‘ medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.
Acaba bir şeyleri yanlış anlayıp yanlış mı yapıyoruz, neleri fark edip, neleri değiştirmemiz lazım. Bilgisayarı bilgi için kullanıp, üç kuruşluk paketlerin sınırsız olan mesaj ve internetlerini elimizin tersiyle itip zamanı daha mı iyi kullanmalıyız. Zamanı iyi kullanmanın verdiği özgüvenle araştırma ve geliştirmeyi artırıp sohbet ortamlarına katılarak sosyalleşmeli miyiz.
Bunu daha önce deneyimlediniz mi?
Deneyimlediyseniz ne hissettiniz, gördükleriniz, duyduklarınız sanal ortamdan farklı mıydı?
Deneyimlemediyseniz şimdi deneyimlemeye ne dersiniz?
Zamanınızın kıymetini bilmeniz dileğiyle sevgiyle kalın dostlar…
Yazı dizimiz devam edecek…