Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Mezhep Nedir?
Mezhep kavramını, “kendi içinde tutarlı bir metot ve düşünce sistemiyle Kur’an ayetlerini ve hadisleri yorumlayıp sistematik bir halde açıklayarak bize sunan doktrindir,” şeklinde tanımlayabiliriz. Şöyle de tarif edebiliriz: “Kur’an ve hadislerin ışığında günün sosyal, ibadet ve itikadi konularını ve sorunlarını sistematik bir şekilde bizlere sunan birer dotrindir..”
İslam dünyasında itikadi (inanç) ve ameli konuları açıklayan muhtelif mezhepler vardır. Bizim ülkemizde, ibadet, ahlak ve ameli (davranış) konuları açıklayan HANEFİ Mezhebi; inanç konularını da açıklayan MATÜRİDİ mezhebi yaygındır.
Arap dünyası ve doğu bölgelerimizdeki Müslümanlar da, genellikle Şafii ve Eş’ari mezheplerindendirler.
Bu mezhepler, İslâmî konuları bizlere açık bir şekilde öğretirken temel kaynakları Kur’an ve Sünnet olmuştur. Bu bakımdan hepsi de Hak mezhep olarak kabul edilmişlerdir.
Mezhep imamlarının, âyet ve hadisleri yorumlarken, sorunlara çözüm ararken, doğal olarak bazı konularda, kendi aralarında görüş farklılıkları olmuştur. Bu farklı görüşler, ilim adamları ve akademisyenlerce incelenir ve bunlardan yararlanırlar. Bu anlamda mezhepler, İslâm düşünce tarihi içinde, her zaman bir zenginlik, bir rahmet kaynağı olmuş ve ilahiyatçılara geniş bir düşünce ufku açmıştır.
Ancak
Ancak, mezhepler arasındaki farklı görüşler, cami kürsülerinde ve ev sohbetlerinde kaynak belirtilmeksizin insanlara anlatılırsa kafa karışıklığına yol açılabilir. Mesela; inanç konularını, Matüridi mezhebine göre öğrenmiş olan Müslümanlara, Eş’ari mantığı ve bakış açısıyla yazılmış olan eserler okutulduğu zaman, zihinsel bir karmaşaya ve özellikle avam Müslümanlar arasında kaosa, anlamsız tartışmalara yol açılmış olabilir.
Bir Anekdot
Bu bağlamda, iddiamızı doğrulayan bir örneği burada paylaşmak isterim. Doğu Türkistanlı bir dostum aylar önce şunları anlattı:
“1910’lu yıllarda Doğu Türkistanlı bazı öğrenciler, Buhara’daki bir medreseye dini tahsil için gidiyorlar. Oradaki tahsillerini yaparken, İtikadi konuları Eşari öğretisine göre öğreniyorlar. Ve ülkemize döndükleri zaman, bu öğretiyi İslâm adına halka anlatıyorlar. Bu çiçeği burnunda genç irşatçılar, farkında olmaksızın bazı konularda sade vatandaşın kafasında tereddütler oluşmasına sebep oluyorlar. Çünkü Doğu Türkistan insanı, inanç konularını Matüridi öğretisi ve disiplini içinde öğrenmiştir. Küçük de olsa, bazı konularda onların kafalarındaki bilgiler ile çelişen bu anlatımlar ve farklı görüşler, insanların kutuplaşmasına, hiziplere ayrılmasına yol açmıştır. Maalesef bu durumdan ÇİN hükümetleri yararlanmıştır. Böl, parçala ve yut politikasını uygulamışlardır…” Eşarilik ve Matüridilik.
İnançla ilgili olan bu iki mezhep, temel inanç konularında Ehl-i sünnet” kavramıyla ifade edilmiş ve bir çok konuda fikir birliği içinde olmuşlardır. Ama detay diyebileceğimiz bazı konularda da, ihtilaf etmişlerdir. İslam dünyasında yaygın olan bu mezheplerin mensupları, birbirlerini hiçbir zaman küfürle, sapkınlıkla itham etmemişlerdir. Mezhep ve anlayış farklılıklarını rahmet olarak görmüşlerdir. (1)
Ve Farklılıklar
Bu iki mezhep arasında onu aşkın konuda görüş farklılıkları vardır. Bunlarıdan bir kaçını şu şekilde özetlememiz mümkündür:
1- İmam Matüridi, Kur’ân’ı yine Kur’ân ile açıklarken, aynı zamanda akıl ve nakilden istifade etmeye çalışır. Aklın, naslara aykırı düşmeyen bütün karar ve hükümlerini doğru kabul eder. Şayet naslar ile akıl çelişkiye düşerse şeriatın hükmünü kabul eder.
Ebü’l-Hasan el-Eş’arî, itikadî konuları, aklî ve naklî deliller ile ispat etme yolunu tercih eder, nassları te’vil etmek veya onların zahirlerine göre hükmetmek için, aklı bir hakem olarak görmez.
2- Matiridiye göre, vahiy olmasa bile, akıl, Allah’ın varlığını tanımak mecburiyetindedir ve bundan sorumludur. Ama kendisine teklif edilmesi gereken görevleri (namaz oruç vs gibi.) tanımak ve bilmek zorunda değildir.
Ayrıca akıl, hüsün ve kubuhu yani bir şeyin iyi ve kötü olduğunu bulabilir, kavrayabilir…
İmam Eşa’ari ise, “Allah, neye güzel dediyse o güzeldir; neye çirkin dediyse de, o çirkindir. Allah’ı tanımak şer’an vaciptir. Akıl, yalnız başına Allah’ı bilmek ve tanımak zorunda değildir,” der.
3-İmam Eş’ari, “Allah’ın yaratma ve fiillerinde bir sebep aramak anlamsızdır,” derken;
Matüridi ise, Allah, Hakîmdir, yani her işinde bir hikmet vardır. Allah, Alîm’dir, yani her işi bilgeliğe dayanır. Onun, yaratmasında da, teklif ve buyruklarında da bir sebep ve bir hikmet vardır görüşünü savunur. (2)
4- İmam Eş’ari, Allah’ın, itaatkâr bir kulunu cezalandırabileceğini; asi bir kulunu da, ödüllendirebileceğini iddia ederken, İmam Matüridi bunu kabul etmez. Çünkü Ku’an’ın muhtelif ayetlerinde Allah, vadinden verdiği sözden dönmeyeceği beyan edilmiştir.
5-Matüridi, davranışlarımızın, kendi talep ve isteklerimize bağlı olarak yaratıldığını savunur. Bir başka ifade ile söylersek, Allah’ın verdiği cüzi irade ile insanlar, bir davranışı yapmaya veya yapmamaya karar verir. Ve Allah da, ona bu isteğini o anda yapma veya yapmama gücü verir. İnsan iradesini hangi yönde kullandı ise, sevap ve cezaya uğratılır. Yani davranışlarımızı yaratan Allah’tır. Biz iradelerimizi iyiye, hayra yönlendirdiğimiz ölçüde sevap, kötüye yönlendirdiğimiz ölçüde ceza görürüz. Eş’ari’ye göre ise, kul, davranışlarında bu denli seçme özgürlüğüne sahip değildir…
6- Her iki İmam, peygamberlerin erkeklerden olduğunu kabul ederler. Ancak Eş’arîler, kadınların da peygamber olabileceğini benimserler. Mâtürîdîler ise, bu düşünceyi benimsemezler.
7- İmam Matüridi, Allah’ı zaman ve mekânla, bir organla nitelendiren bazı ayetleri tevil eder. Meselâ; Kaf suresindeki “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf/16) mealindeki âyette zikredildiği gibi benzer ayetlerin Allah’ın güç ve kudretinin sonsuzluğuna işaret ettiğini söyler. Oysa Eş’ariler ise, bu ve benzer ayetleri tevil yoluna gitmezler. “Allah’ın eli vardır, ama bizim elimize benzemez. Bizler onun niceliğini ve niteliğini bilemeyiz.” derler. (5)
8- İmam Matüridi: “İman bir bütündür; onun artması ve eksilmesi mümkün değildir,” derken, ibadet ve davranışların da, imanın bir parçası olmadığını söyler. Dolayısıyla bir insan ibadet etmiyorsa, dinin buyruklarını yapmıyorsa, onun imanı da yoktur, denemez.
Eş’ariler de bunu böyle kabul ederler. Ancak kâfirlerin de ibadet ve taat ile mükellef olduklarını savunurlar…(6)
9 - Tüm İslâm âlimleri, hiçbir Mü’min’in ebediyyen cehennemde kalmayacağını söylemişlerdir. Matüridiler, büyük günah işleyen bir Mü’mini, tövbe etmese bile Cenabı Hakkın onu mutlaka rahmetine kavuşturacağını savunurlar.
Eşariler ise Cenabı Hakkın, asi bir kulunu ödüllendirebileceği, itaatkar bir kulunu da cezalandırabileceği görüşünü savunurlar.. (7)
10- İmam Matüridî: “Allah’ın gücü yetmeyeceği şeyleri kullarına teklif etmesi caiz değildir,” derken İmam Eş’ari, bunun zıddını kabul eder.
Velhasıl
Bir toplum, bir ülke halkı, İslâm’ı, hangi mezhebin öğretilerine göre öğrenmiş ise onlara farklı mezheplerin anlayışına göre yazılan eserleri okutmak kafa karışıklıklarına neden olabileceği bilinmelidir. Aksi takdirde tabanda bir kaosa, zihin karmaşasına yol açılmış olabilir.