Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu haber 2642 kez okundu. | Guncel Haberleri
Haberin Tarihi :   25 Nisan 2015 - 06:50

İlk darbe Abdülhamide son darbe Osmanlıya

Büyüt
Küçült
İlk darbe Abdülhamide son darbe
Güncel Haberleri › İlk darbe Abdülhamide son darbe Osmanlıya haberi

Tehcirden 13 yıl önce 1902 ve 1907de Pariste İttihatçılarla ortak kongre yapan Ermeniler, Abdülhamidi devirmek için, isyan etme, vergi vermeme, darbe için askeri tahrik etme ve en sonunda silah dahi kullanma kararı alıyor. Ermeni- İttihatçı ittifakı 1915te trajik bir şekilde sonlanıyor.

 İttihat ve Terakki mensupları 1902den itibaren yasadışı/illegal Ermeni örgütlerle temas ve dayanışma halindeydi. Ermenilerle İttihatçıların en önemli hedefleri arasında Sultan Abdülhamidi tahttan indirmek yer alıyordu. 4 Şubat 1902de Pariste toplanan ve başkanlığını Prens Sabahattinin yaptığı Jön Türk kongresinde, başkan yardımcılığına bir Ermeni ve bir Rum seçilmişti. Kongreye Arap, Arnavut Çerkez ve Yahudiler de katılmışlardı. Kongrede yalnız propaganda ve yayın yoluyla devrim yapılamayacağı, askeri kuvvetlerin de devrim çalışmalarına katılması gerektiği, yabancı devlet müdahalesinin davet edilmesi fikri benimsenmişti. Özellikle Ermeniler Berlin Antlaşmasına gönderme yaparak, siyasi iktidara karşı liberallerle birlikte mücadele edeceklerini belirtiyorlardı. Ermeniler özerklik talebini gündeme getiriyordu.

Gerekirse silah kullanalım

27-29 Aralık 1907de Pariste toplanan II. Jön Türk Kongresine Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, Ermeniler adına Taşnaksütyun Komitesinden Malumyan temsilci olarak katılmıştı. Kongre sonucu yayınlanan deklarasyonda, Sultan Abdülhamidin tahttan indirilmesi, meşruti bir hükümet kurulması, bu hedefe varmak için de şiddet dahil her yola başvurulacağı belirtiliyordu. Baskıya karşı silahlı direniş yapılacak, vergi ödenmeyecek, propaganda araçları kullanılacak, bunlardan sonuç alınamadığı takdirde büyük çaplı bir isyana gidilecekti. Yirmi oturum süren kongre sonunda üç noktada anlaşma sağlandı: Padişahı tahttan feragate zorlamak, bu maksatla, genel ayaklanma, silahlı ve silahsız direnme eylemleri, vergi ödememe, ordu içinde örgütlenme gibi eylemler yapılmasına karar alındı. Bu kararlar doğrultusunda özellikle Makedonyada eylemler başlatıldı. Rumeli ‘yi saran toplantı ve mitinglerde halk meşrutiyet isteğini haykırıyor, Yıldız Sarayına bu doğrultuda yüzlerce telgraf çekiliyordu. 1907de Erzurumda “Can Verir” adlı tüccar örgütü, bölge yöneticilerinin değiştirilmesi ve ağır vergilerin kaldırılması için kitle eylemleri yapmışlardır.Bardağı taşıran son damla “Reval Buluşması” oldu. 9 Haziran 1908de Finlandiya Körfezindeki Reval Limanında İngiltere Kralı ile Rus çarı bir araya geldiler. Yaptıkları görüşmeden sızan sonuçlara göre, Osmanlı toprakları yeniden paylaşılacak, Rumeli parçalanacak, padişah ise ordularını göndermeyerek bu duruma boyun eğecekti.

Niyazi ve Enver dağa çıktı

Bu bulanık hava içinde 3 Temmuz 1908 günü Kolağası (yüzbaşı) Niyazi Bey, askerleri vesivil fedailerden oluşan 400 kişilik grubuyla Resnede dağa çıktı. Anayasa ilan edilmedikçe dağdan inmeyeceğinibildirdi. 20 Temmuzda Manastırlı halk meşrutiyet istediklerini söyleyerek ayaklandı. Aynı gün binbaşı Enver Bey, Niyazi Beye katıldı. Makedonyada artık sarayın sözü geçmiyordu.Nihayet 23 Temmuz 1908 günü, Manastırda Binbaşı Vehip Bey, İttihat ve Terakkinin Meşrutiyeti ilan ettiğini bildirdi. Bu gelişmeler karşısında çaresiz kalan Abdülhamit 24 Temmuz 1908 günü Kanun-i Esasiyi (Anayasayı) tekrar yürürlüğe koyarak- bu anlama gelen Meclis-i Vükela mazbatasını onaylayarak- Meşrutiyeti resmen ilan etti. İttihat ve Terakkinin ipleri ele aldığı (1908) II. Meşrutiyetten sonra ise daha önce illegal sayılan Taşnaksütyun ve Hınçak komiteleri yasal statü kazanmış, açıktan açığa faaliyete başlamışlardı. İttihatçılar bir anlamda Abdühlamide suikast yapan terör örgütlerini ödüllendiriyordu. 

Tehcir nasıl genişletildi

Tehcir sürerken, Haziran ayı başlarında Şarkikarahisar (Şebinkarahisar)da isyan çıkmış, mahalleler yakılmış, 800 kadar isyancı şehrin kalesine saklanmıştı. Kaleden saldırılarla ve çatışmalarda 150 kişi ölmüş, jandarma komutanı da hayatını kaybetmişti. Aynı tarihlerde Adapazarı, İzmit ve Bağçecikte bomba ve silahlar tespit edilmişti. Bu ve benzer olaylar gerekçe yapılarak tehcirin kapsamı genişletilmişti. Köy ve şehirlerden yaya olarak istasyon merkezlerine getirilen Ermeniler buralardan trenlerle veya yaya olarak güneye sevkedildi. Genç erkekler bunu önceden işitip, Rusyaya kaçmaya muvaffak olmuşlardı. Bunlardan bir kısmı da Osmanlı ordusunda asker idi. Gelin görün ki, sadece Anadolunun doğusundakiler değil, her nedense Rus cephesinden çok uzak bulunan İzmit, Samsun, Afyon, Şebinkarahisar, Yozgat gibi şehirlerdekiler de tehcire tabi tutuldu.

Tehcir edilmeyen Ermeniler

‘Soykırım iddialarını çürüten en önemli unsurlardan biri de Ermenilerin tamamına yönelik bir katilam ya da sürgün uygulanmamasıdır. Mesela, ticaret ve sair surette ikamet eden Ermeniler, güçsüz kadınlar, askeri imalathanede çalışanlar, Ermeni Katolik misyonerleri, Duyun-ı Umumideki Ermeni memurları, Ermeni milletvekili ve aileleri, protestan Ermeniler, şimendifer memurları ve ameleleri, yetimhanedeki öğretmen ve çocuklar, asker, subay ve aileleri tehcire tabi tutulmamıştı.

Tehcir ve iskan sırasında Ermeni kafilelerin güvenliklerinin sağlanması için talimatlar da Osmanlı arşivlerinde mevcut.

PAPA BU MEKTUPLARI BİR KEZ DAHA OKUMALI

 

Katolik dünyasının dini lideri Papa Françesko, Vatikanda düzenlenen ayinde 1915te yaşanan Ermeni tehciri için “soykırım” ifadesini kullanması Türkiyenin tepkisini çekti. Osmanlı arşivleri, 1915te Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Reşadın Papa XV. Benedictusa,  2 ayrı mektup yazarak bilgilendirdiğini ortaya koyuyar. Daha tehcir sürerken 1915 Eylülünde Papa Reşada Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin alınan tedbirlerden zarar görmemelerini rica ediyor. Papa XV. Benedictusa 10 Eylül 1915te yanıt veren Sultan Reşad ise Türkiyede ırk, din ve mezhep ayırımı yapılmaksızın herkese eşit muamele yapıldığını vurguluyor. Sultan Reşad, Papaya gönderdiği mektubunda, Meşrutiyetten sonra siyasî partiye dönüşen Ermeni komitelerinin, planlı bir şekilde düşmanla işbirliği yaparak Anadolunun her tarafında ayaklandıklarına, vatanın müdafaası için hükûmetin önlem almak zorunda kaldığının altını çiziyor. Mehmed Reşat, 14 Mayıs 1918de de Ermenilerden, doğruluktan ayrılmayan ve memleketlerine karşı vazifelerini yerine getirenler hakkında Osmanlının himayesinin devam edeceğini belirtiyor.

SULTAN HAMİD DEVRİNDE 10 BİN MEMUR VARDI

Nitekim Abdülhamid bir darbe ile düşürülünce de İttihatçılarla Ermeniler, günlerce kutlama yapacaklardı. Aslında Abdülhamid döneminde Ermenilere yönelik bir engelleme getirilmediği gibi, Zabtiye Nazırı Nazım Paşanın, Padişaha sunduğu rapora göre merkezi dairelerde 3 bin, taşra, belediye, aşar, sandık eminliği gibi görevlerle birlikte devlette çalışan 10 bin Ermeninin bulunduğu belirtiliyordu. Aynı raporda Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni Nüfus ise 900 bin küsur olarak kaydedilmişti. Yine Abdülhamidin Hazina-i Hassadan sorumlu son üç Bakanı Ermeni idi. Abdülhamid bombalı suikaste maruz kalınca (1905) çok sayıda Ermeni Hamide destek kampanyası yapmıştı.  Ermeniler, II. Meşyrutiyet dönemi Meclisinde 12, 2. dönemde 10, 3. dönemde ise 15 vekil ile Mecliste temsil ediliyorlardı. 1. Dünya savaşının başlamasıyla birlike Ermeniler İttihatçıların beklentilerini de boşa çıkarıyorlardı.

ABDLİ TARİHÇİ LEWISA GÖRE TEHCİR ‘MEŞRU

1915 tehcirini ‘meşru gören Amerikalı tarihçi Bernard Lewis şunları yazmıştı: “Ermeniler tehcir kararından önce ele geçirdikleri köylerde korkunç zulümler yaptılar. Osmanlı topraklarını işgal eden Rusları ‘kurtarıcı olarak gördüler ve onlara destek olmakla kalmayıp onların saflarında çarpıştılar. Bu durum Osmanlı Hükümetini bu sorunu eskiden beri başvurduğu tehcir yöntemiyle çözme kararını almaya yöneltmiştir... Ancak, Osmanlı Hükümetinin Ermeni milletini yok etmek için bir plan ve kararı konusunda hiç bir ciddi kanıt mevcut değildir.” (Bernard Lewis, Le Monde, 1.1.1994) Resmi tarih kayıtlarına göre de 1914 -1915 yıllarında meydana gelen Ermeni isyan ve katliamları sırasında 517.955 Müslümen/Türk hayatını kaybetmişti. Yüzbinlerce Müslüman da Anadoluya göç etmişti.

İTTİHATÇILAR TEK TEK ÖLDÜRÜLDÜLER

1919 yılında İstanbulda kurulan divan-ı harb, geride kalan İttihatçı erkânını muhakeme edip çeşitli cezalara çarptırdı. Ermeni katliâmının faillerini mahkûm etti. İttihatçılar, bu tehcirde Ermenilere çok eziyet edildiğini, tehcir kervanına mezâlim icra eden çetelerin, mahallî idarecilerin emrinde hareket ettiklerini itirafa mecbur kaldı. Bu acı hâdiseler, Meds Yeghem (Büyük Felâket) adıyla Ermenilerin maşerî hafızalarına kazıldı. Dolayısıyla bu hâdisenin adlî dosyası kapandı. Bir suçu işleyen cezasını gördükten sonra, artık onun yakınlarını hâlâ bu işten sorumlu görmek olacak iş değildir. 1919 yargılamalarında haklarında gıyaben idam kararı verilen İttihatçıların lider kadrosu yurt dışına gitmekle de kurtulamamıştı. 15 Mart 1921 tarihinde sabık İçişleri Bakanı Talat Paşa Berlinde bir caddede, 5 Aralık 1921de Sadrazam ve Dışişleri eski Bakanı Said Halim Paşa Romada, 17 Nisan 1922de ise Bahattin Şakir Bey ve Cemal Azmi Bey Berlinde vurularak öldürülmüştü. Cemal Paşa ile yaverleri binbaşı Nusret ve Teğmen Süreyya Bey de 25 Temmuz 1922de Gürcistan Tifliste öldürülmüştü. Enver Paşa da Tacikistanda yine Ermeni komitacılarınca vuruldu.

TEHCİR KARARINA DİRENENLERE CEZA

Tehcir kararına direnen kamu görevlileri de vardı, örneğin, Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Ozansoy, kendisine tehcir talimatı gelince, “Bu cinayetleri işlemeyeceğime göre göre istifamı kabul buyurun” diyecekti İttihat ve Terakki idaresine. Yine Konya Valisi Mehmet Celal Bey de tehcire direnince görevinden azledilecekti. Başka, vali kaymakam ve subaylar da vardı.. Bunlar da çeşitli şekillerde ceza aldılar. Büyük bir trajedi yaşanıyor, yüzbinlerce kişi yerinden yurdundan sökülüp, bugün Suriye sınırları dahilinde bulunan Deyr-a Zor, Halep ve Musul gibi yerlere götürülüyordu.

ZORUNLU GÖÇ NASIL SONA ERDİ

Tehcir kararının üzerinden bir yıl geçmemişti, İçişleri Bakanı Talat Paşa, 15 Mart 1916da şifreli telgrafla idari ve askeri maslahat gereği artık tehcirin yapılamayacağını kesin ifade ile bildirdi. İki yıl sonra da 1. Dünya savaşının sonuna gelinmişti. 21 Ekim 1918 tarihinde, Dahiliye Nezareti vilayetlere çektiği telgrafla tehcir ve iskan edilen Ermenileren istedikleri zaman memleketlerine dönebileceğini duyuruyordu.

 

TEHCİRİ KARASO MU TELKİN ETMİŞTİ

Hemen hepsi zanaat sahibi olan Ermenilerin sürülmesi ile memleket ekonomisi ve sosyal hayat darbe aldı. Zira şehir ve kasabalarda ticaret ile nalbantlık, dokumacılık, kuyumculuk, kumaş boyacılığı gibi zanaatlar hep Ermeniler tarafından icra edilirdi. Ermenilerden kalan binlerce gayrımenkul de hazineye alınıp iç edildi. Tehcir, iki asırdır Ermenilerle rekabet eden Yahudilerin bir zaferi olarak görüldü; hatta bunu, Sadrazam Talat Paşaya, Karasonun telkin ettiği söylenir.  Sultan II. Abdülhamidin tahttan indirilmesinde rol oynayan meşhur Yahudi milletvekili Emmanuel Karaso, Sadrazam Talat Paşanın sırdaşı ve bankeriydi. Hatta Talat Paşa, yurt dışına kaçarken, bütün servetini buna emanet etmişti. O devirde Türkiye, Almanyanın nüfuzu altındaydı. Tehcirin, Almanların arzusu dışında gerçekleşmesi de mümkün değildir.

TEHCİR YAHUDİLERİN ÖNÜNÜ AÇMIŞ OLDU

 

Tarihçi Prof. Buğra Ekinciye göre tehcirin arkasında ilginç bir tezgah vardı: “O sıralarda Kilikya ve Suriyede Haçlı Seferleri sırasında olduğu gibi bir Ermeni krallığı kurulması ve başına da sultan olarak Suriye valisi ve İttihatçıların önde gelenlerinden Cemal Paşanın geçirilmesi hususunda Rusların hükümetle anlaştıkları rivayet edilmişti. Güya tehcir de bunun için gerçekleştirilmişti ama, İngilizlerin karşı çıkması sebebiyle proje gerçekleşememişti. Ermenilerin sürülmesi, aslında öteden beri İngilizlerin safında yer almış bulunan Yahudi lobisinin bir zaferi olarak görüldü. İki asırlık rekabet neticesinde Ermenilerden boşalan meydan bunlara kaldı. Ermenilerden kalan 40 küsur bin gayrımenkul de hazineye intikal ederek İttihat ve Terakki ricali tarafından iç edildi.”

 

10 BİN ÇOCUK MÜSADERE EDİLDİ

İstanbul ve İzmir Ermenileri ile Amasya ve Kayseri gibi yerlerdeki bazı Ermeni aileler sürgünden istisna edildi. Anadolunun Rus cephesine yakın veya uzak çeşitli bölgelerinden takriben 900 bin kişi tehcir edildi. Sürgünler, Suriye şehirlerinde % 5i geçmemek üzere iskân edilecekti. Ancak bunların ancak yarısı Suriyeye varabildi. Mühim bir kısmı yolda soğuk, açlık ve hastalıktan; bir kısmı da çete baskınlarında öldüler. Ermenilerin götüremediği 10 bin kadar çocuk, Müslüman ailelere verildi.

 





E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
Etiketler :
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
DİĞER HABERLER
Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024