Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Değerli okurlar; Suriye ile ilgili en son yazımı geçen yıl askere gitmeden önce yazmıştım. Fakat, o günden bu yana hala değişen bir şey yok. Aksine olaylar daha da kötüleşti ve içinden çıkılamaz bir hal almaya başladı. Bu yazımda Suriye konusunu ele alacağız.
2011’in Mart ayında iç savaş olarak başlayan bu trajedi, her geçen gün legal veya illegal uluslar arası güçlerin de katılımıyla gitgide bölgedeki tüm dengeleri değiştiren ve tüm bölge ülkelerini etkileyen bir savaş halini aldı. Bu savaşın doğrudan ya da dolaylı olarak bir çok tarafı var. Hatta işin içine El Kaide ve ona bağlı birçok grup da girdi. İşte tam da bu yüzden bu savaş her geçen gün içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.
Suriye Savaşı’nın dönüm noktalarından biri de geçtiğimiz Ağustos ayı idi. Zalim diktatör Beşar Esad Doğu Guta’da kullandığı kimyasal silah ile çoğunluğu kadın ve çocuklar olmak üzere yüzlerce kişiyi katletti. Bu saldırı da kadın ve çocuk kayıpların fazla olmasının nedeni şuydu: Kimyasal silah, atıldıktan bir süre sonra yere çökerek artarak etkisini göstermeye başlar. İşte kadın ve çocuklar da tam bu sırada sığınaklarda olduğu için bu silahtan en çok etkilenen kesimler oldu. Dünya televizyonlarının yayınladığı görüntüler insanlık adına utanç vericiydi. Bu kanlı kıyımın ardından tüm dünya basınındaki ortak görüş ABD’nin kırmızı çizgilerinin aşıldığı ve bir müdahalenin olabileceğiydi. Zalim diktatör her ne kadar kanıtları yok etmek için BM denetçilerinin inceleme çabalarını geciktirmeye çalışsa da denetçilerin yaptığı incelemelerde kimyasal silah kullanıldığı ispatlandı.
Şimdi ne olacaktı ? Tüm dünya nefesini tutmuş ha bugün, ha yarın müdahaleyi bekliyordu. Amerikan Başkanı Obama yapmış olduğu çıkışlara ve açıklamalara rağmen müdahaleye gönüllü değildi. Kaldı ki , bir müdahale olsa bile bu çok dar kapsamlı bir müdahale olacaktı. Yani kanlı Baas rejimi yıkılmayacaktı. Çünkü ABD, Irak ve Afganistan gibi bataklıklardan kurtulmanın yollarını ararken yeni bir bataklığa saplanmak istemiyordu. ABD’nin yeni bir bataklığa girebilecek ne ekonomik, ne siyasi, ne de askeri gücü vardı. Bir Pentagon yetkilisinin sözlerine kulak verelim: Evet, Suriye’de uçuşa yasak bir bölge oluşturabiliriz. Fakat, bunun için birçok uçağımızı kaybedebiliriz. Çünkü Suriye’nin Rus yapımı ve çok sofistike bir hava savunma sistemi var.
Kendi ülkesinde krizden yeni çıkmış, işleri yoluna sokmaya çalışan bir ülke konumundaydı ABD. Beşar Esad ABD ve batılı ülkelerin masaya oturacağını çok iyi biliyordu. İşte bu yüzden, savaşın başlangıcından beri büyük abisi Rusya’ya da güvenerek her türlü katliamı yaptı. Suriye’ye bir müdahaleden vazgeçilmişti. Fakat, Ortadoğu’nun en büyük huzur bozucusu terörist devleti İsrail Suriye’nin kimyasal silahlarının tehdidi altındaydı. Büyük abisi Amerika bu konuda hemen bir şeyler yapmalıydı. Aksi takdirde, Amerikan Kongresi’ni parmağında oynatan İsrail lobisi Obama iktidarına çok zor güler yaşatabilirdi. Kapalı kapılar ardında süren yoğun pazarlıklar sonucu Rusya’nın da olaya dahil olmasıyla Suriye’nin kimyasal silahlarını teslim etme kararı alındı. Şam yönetimi de bu konuda uzlaştı. Yani bir operasyon olmayacaktı.
Bu şu anlama geliyordu; evet sen halkını uçaklarınla, tanklarınla, toplarınla öldürebilirsin. Fakat kimyasal silah ile öldüremezsin. Çünkü, senin kimyasal silah kullanman İsrail’in bölgedeki güvenliği için bir tehdittir. Şimdi biz senin elinden bu kimyasal silahları alalım ama sen halkını diğer şekilde öldürmeye devam et. Evet, tarih boyunca olduğu gibi Batı yine alçaklığını göstermişti. Obama yönetimi de ne şişi ne de kebabı yakmadan bu işin içinden sıyrılmayı başarmıştı. Fakat, ölen onlarca insanın vebali ne olacak ? İşte bu sorunun cevabı bu dünya da verilmese bile, öbür dünyada kesin verilecektir.
Sevgili okurlar; yazıma burada son veriyorum. Gelecek yazımda sizlere Suriye lideri diktatör Beşar Esad’ın Türkiye üzerinde oynadığı oyunlar, içerideki işbirlikçileri ve bu işbirlikçilerin Gezi kalkışmasındaki rollerini yazacağım.