Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
MUTSUZLUK, MUTLULUĞA VARAMAMAKTIR
Günümüz insanlarının en büyük hastalığıdır mutsuzluk. O insanlar ki mutluluk kelimesinin ne olduğunu bile bilmez sadece sözlüklerdeki karşılığını okurlar. Bu, biçare insanların yaşamadıkları ve asla yaşayabileceklerine inanmadıkları bir duygudur. Sanal âlemlerde dolaşan, sihirli kutuların içerisinden süzülen ütopyadır. İnanmadıkları için peşine düşmeye de gerek duymadıkları bir âlemdir. Bu inançsızlık onları somurtkan, sevimsiz, umutsuz ve mutsuz hayatı yaşamaya sevk eder. Aslında bu inançsızlığı çözmek, mutluluğun var olduğuna ve hayal ötesi bir duygu olmadığına kişinin inanması gerekmektedir.
İnanmak sorumluluk ve üzerine düşen vazifeleri yerine getirmeyi gerektirir. Ancak inanan insan inandığının peşine düşer, peşine düştüğünün gerektirdiklerini yerine getirir, yerine getirdiği gerekliliklerin sonucunu görür. Dolayısıyla böyle bir inanç, mücadeleyi ve mücadeleyle birlikte sabrı, tahammülü beraberinde getirir.
Mutluluğun varlığına imanı olmayan ya da zayıf olan zamane insanlarının öncelikle mutluluğun varlığına iman etmesi gerekecek. Bu imanın kendilerini sevk edeceği uzunca bir yol karşılarına çıkacak. Bu yol elbet meşakkatli ve güçlüklerle dolu bir yol olacak. Yol boyunca onların karşısına bir sürü engel çıkacak. Karşılarına çıkan her türlü engeli ve zorluğu kendilerini mutluluğa yaklaştıran, yakınlaştıran bir unsur ve de mutluluğu kendilerine haber veren bir muştu olarak görecekler. Bu muştuları gördükçe de çektikleri sıkıntıları ve ıstırapları unutacaklar. Çekilen her bir sıkıntı ve ıstırap, karşılaşılan her bir engel ve güçlük onları kasvete sürükleyen bir umutsuzluk olmak yerine; onlar için bir bir yeşeren umut olmaya başlayacak. İşte o vakit insanlar umutsuz/mutsuz âlemden, umutlu /mutlu bir âleme durulmuş, durulaşmış bir su gibi akacaklar.
Mutluluk, inançsızlık yüzünden ulaşılamayan olmasının yanı sıra insanların korktukları bir duygudur. Çünkü insanların batıl inancına göre mutluluk mutlaka tüm kötülükleri, olumsuzlukları da peşinden sürükler. Bu batıl inanç, insanların mutlu olmaktan korkmalarına neden olur. Bu korku hayatımıza öylesine işlemiştir ki insanların kullandığı meşhur söz vardır: “Çok güldük ağlamasak bari!” Bu demek oluyor ki gülen insan mutlak surette ağlar ya da ağlamaya mahkum olur. Mutlu olan insan da mutlaka mutsuzluğa duçar olur. Bu anlayışta hüküm süren insanlar mutsuzluğu görmektense mutluluktan vazgeçerler. Yani mutluluktan kaçarlar. Mutluluktan kaçışları mutsuzluğun kucağına düşmek olur onlar için. O biçareleri de bekleyen umutsuz, huzursuz, mutsuz bir yaşam olur.
İnsanların mutsuzluktan kurtuluşu mutluluğa inanmak ve mutluluktan korkmamakta yatmakta. Kurtuluşa ermek için mutluluğun varlığına iman edecekler ve imanlarının gerektirdiklerini yapacaklar. İmanlarının gereklerini yerine getirirken de asla ve asla korkuya düşmeyecekler. Çünkü mutluluk onlar için kurtuluşa erdikleri, feraha kavuştukları, cennete ulaştıkları kaçınılmaz bir yer olacak. Mutluluk menziline varanların umutsuzlukları umuda, korkuları sevince, huzursuzlukları huzura, cehennemleri cennete dönüşecektir. Tebessümü kendi yüzlerine bir türlü konduramayanlar, yakıştıramayanlar o menzile ulaştıklarında tebessümlerin yüzlerinin asli bir görüntüsü olduğunun farkına varacaklar.
Mutsuzluk olarak teşhis edilen çağın müzmin hastalığını yendiğimizde daha çok insana ulaşmamız gerekecek. Mutlu bir insan aslında mutlu bir toplumu oluşturmaya liderlik edecek. Mutluluğun hükmettiği bir toplulukta mutsuzluk, umutsuzluk, huzursuzluk kendine yer bulamayacak. Mutlu bir insan hayata olumlu bakmaya başlayacak. İnsanları sevecek, insanlar tarafından sevilecek. İnsanlar, kendileriyle diyalog kurduklarında rahatladıklarını itiraf edecekler. Toplum içerisinde de mutlu insanların popülaritesi artacak ve onlargıpta edilecek kimseler olarak insanların nazarındaki yerlerini alacaklar.
Mutluluğun mutsuzluğa galip geldiği bir dünyada, mutsuzluğun bir kader değil, mutluluğa erişmesi için bir işaret fişeği olduğunu düşünme ve bu yönde hareket etme temennisiyle…