Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu yazı 1986 kez okundu.
Yazının Tarihi :   12 Mayıs 2015 - 00:36:39

MUHABBETE DAİR

Büyüt
Küçült
MUHABBETE

Mahir KILINÇ

                                     


Muhabbet; sevgiydi, aşktı, gönüllerden süzülen incecik bir sızıydı. Anlatılamayan ve tarifi mümkün olmayan göğüs kafesinde saklı bulunan yüreğinden akan incecik ve sıcacık bir sızıydı/sızıntıydı. Varlığından hoşnut olduğumuz, yokluğundan muzdarip olduğumuz bir kalp ağrısıydı. Öyle bir ağrı ki kalbin varlığını değil çalıştığının haberini veren bir ağrı.  Okuma yazma bilmeyenleri şair eden, onları dillendiren bir duyguydu. Öylesi bir duygu ki uğruna dile gelen şairlerin dile getirdiklerinin bir türlü kifayet etmediği bir duygu. Sevenle sevileni, aşıkla maşuku birbirine düşüren değil benle seni ortadan kaldıran bize dönüştüren bir hasretti. Öylesine bir hasret ki insanın fıtratında olan ve sürekli kavuşmayı beklediği bir hasret. O hasretin uğruna varma ümidiyle çıktığı yolda adımlarının sayısı arttıkça kalp atışlarının arttığı bir hasret. 


Böylesi anlatılası zor bir duyguyu karşılayan muhabbet, bizim sözlü geleneğimizin baş tacı edilmiş. Aşkın, sevginin anlatılageldiği muhterem bir kelime olmasının yanı sıra dostlarla yapılan yârenlik ve onlarla edilen hoş sohbetler olarak da anılmış. Bu kadar kıymettar bir kelimenin hiç de öyle iki lafın belinin kırmak ya da  iki çift laf etmekdeyimlerine sığdırılması pek olası görülmese gerek. Hele hele kokmuş et kokularından oluşan dedikodulara da muhabbet demek muhabbeti aşağılar aşağısı bir konuma indirmek olsa gerek.


Muhabbet için dostlardan müteşekkil bir sofra gerekti hem öyle dostlar ki Üstad Necip Fazılın:


”O yüz ki her hattı tevhid kaleminden bir satır


O yüz ki göz değince Allahı hatırlatır.”


sözleriyle tarif ettiği dostlar... Böylesi aşka, sevdaya bulanmış, gözlerin kendilerini aradığı ve görmekten bile huzur duyduğu dostlar… Mekânlar onu alıp uzaklaştırsa bile o uzaklık mesabesinde gönüllerin yakınlaştığı/yakînleştiği dostlar… Gönüldaşların gönüllerindeki sancılarını paylaştıkları, sanki sadece onlara yakın olma adına, onlarla muhabbet adına gönüllerini bile isteye sancıya düşürdükleri dostlar… Hülasa böylesi dostlar ve onların birbirlerine yârenliklerinin olmadığı bir yerde böyle bir sofranın kurulması da mümkün olmazdı herhâl! Bu dostlar ki aşk ve sevgi insanlarıydı, aşkın ve sevginin yeryüzündeki tezahürleriydi. Bulundukları meclislerde de aşk ve sevgiyle dolu o gönüllerinden muhabbet zuhur ederdi.


Dostlar muhabbet sofrasına kurulur kurulmaz muhabbetin hasıl olmasını beklemek elbet acelecilikten başka bir şey olamazdı. Muhabbeti gönül ocağındaki aşk odunda bir süre bekletmek gerekti. Dostlar hâl hatır sorarken muhabbetin aşk ateşinde demlenmesi ve demlendikçe koyulması/koyulaşması esastı. Muhabbet demlendikçe, koyuldukça/koyulaştıkça kıvama gelen ve lezzetlenen kelimelerden ortaya çıkardı. Muhabbetin koyulaşmasıyla alelade kelimeler bir anda Nefinin :


Ukde-i ser-rişte-i râz-ı nihânîdir sözüm


Silk-i tesbîh-i dür-i Seb al-mesânîdir sözüm


beytinde söylediği gibi gizli sırların ipinin ucundaki bir düğüme ya da yedi tekrar (Fâtiha) incisinin dizildiği tesbihin ipine dönüşüverir, fevkalade bir hâle bürünüverirdi. Muhabbet erleri farkında bile olmazdılar kelimelerin bu büyüsüne, güzelliğine. Onlar artık ser-mest olmuşlardır. Konuşan artık ağzındaki dil değil gönüllerindeki dildir. Zaten muhabbetle coşan gönlün bir diğer adıdır dil.


İşte; muhabbet gönüllü o dostların birbirilerine yârenlik ettikleri bu sofradan aldıkları lezzeti, bereketi bir başka yerde bulmaları mümkün değildiYalanın, riyanın, dedikodunun isminin dahi geçmediği; dostların meşk hâlinde bir birine sarf ettiği hoş sözlerin bulunduğu bu sofraların lezzetli ve bereketli olması da çok doğaldı. Dolayısıyla dostlar, muhabbet bahçelerinde kendilerini mest eden hoş kokularla mestâne olmak varken asla kötü kokularla doluşmuş dedikodu, yalan ve riya çöplüklerine yönelip de bakmazlardı bile. Hem neden baksınlar ki hem neden o aşk ve sevgiyle o pak gönlü kirletsinler ki? Muhabbet fedaileri hem bilirler ki gönül bir tecelligâhtır. Sevgilinin, maşuğun, Hakkın tecelligâhıdır. Böylesi kıymetli tecelligâha öylesi pisliği, mezbeleliği asla yakıştırmazlar/yaklaştırmazlar. Çünkü bilirler ki ancak o tertemiz gönüllerden dökülen sözlerden muhabbet hâsıl olur.


Hakkın, sevgilinin, sevdiceğin tecelli edeceği bir gönüle yaraşır muhabbet dileğiyle…


 

E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR



Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024