Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu yazı 2193 kez okundu.
Yazının Tarihi :   21 Ağustos 2014 - 16:22:58

İSLÂM’IN TEBLİĞCİLERİ İLE BİR HASBİHAL

Büyüt
Küçült
İSLÂM’IN TEBLİĞCİLERİ İLE BİR

Şerif Ali Minaz

Kütahya'nın Simav ilçesinde doğdu. İlköğrenimini köyünde, orta öğrenimini Bursa’da, yüksek okulu da İstanbul’da bitirdi. Öğretmen olarak başladığı memuriyet hayatına önce İznik Lisesinde, daha sonra da İstanbul Eyüp Sultan, Kabataş Erkek, Beşiktaş kız, Pertevniyal Akşam Liselerinde devam etti. 1997 yılında Davutpaşa Akşam Lisesinden emekli oldu. Şişli Terakki Lisesi ve Özel Beyoğlu İtalyan Lisesinde de(1985-2005) ücretli olarak görev yaptı. Bir TV. Kanalında, “Yarınlara Doğru” adlı sohbet programını hazırladı ve sundu. Fatih Aktüel.com’da haftalık yazım hayatına devam etmekte.

           İSLÂMIN TEBLİĞCİLERİ İLE BİR HASBİHAL
     Değerli Okuyucu, bu yazımı sizlerin de katılabileceğiniz bir sohbet yazısı olarak kaleme almak istedim. Hepimiz, gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse camilerde ve ev sohbetlerinde dini konuları anlatan, vaaz ve nasihat edenleri dinliyoruz. Bu konuda çoklarımız iyi bir gözlemci ve dinleyiciyiz. İşte bu yazımız DİN TEBLİĞCİLERİ ile bir sohbet niteliğinde. Buyurun birlikte okuyalım.       
                KESBİ DEĞİL, HASBİ HİZMETLER          
          Kıymetli Din Görevlisi Kardeşlerim! Malumunuzdur ki, her Müslüman,  İslama, imana, Kuran ve Sünnete hizmet etmekle yükümlüdür. Ama bilesiniz ki, sizler, en üst derecede bulunan ‘HAS hizmetkârlarsınız. Bir benzetme yapmak gerekirse sizler, hizmet ordusunun özel yetiştirilmiş süper fedailerisiniz. Hizmetler, ya hasbidir veya kesbidir. Sizler, İslâmın hasbi hizmetkârlarısınız. Daha birkaç sene önce, sayılarınız 70 binlerde iken, bu gün 140 binlere ulaşan koskoca bir ordu oldunuz.
              MALUMU İLAM EDELİM Mİ?
    Siz Din Görevlileri,  zaman zaman içinde bulunduğumuz görevi “Peygamber Mesleği” olarak nitelendirirsiniz. Gerçekten de icra ettiğiniz görev, sıradan bir görev ve memuriyet değildir. Bu görevi ifa eden sizlerin, bunun farkında ve idraki içinde olduğunuza inanıyorum.
  “ Ettekraru hasenün, velev kâne yüzseksen” kuralı gereğince bu sohbetimizde bazı hususları yeniden hatırlayalım istedim.
    Öncelikle diyelim ki, din görevlisi, VAKIF ADAM, VÂKIF ADAM ve ÂŞIK ADAM olmalıdır. Bunlar, onun “olmazsa olmaz” üç ana vasfıdır.
  Allah Resulü, İslâmı tebliğ için görevlendirdiği sahabede bazı özellikler ararmış. Onun (s.a.s) kriterlerine genel olarak göz attığımız zaman, şu tespitleri yapmamız mümkündür. Meselâ; tebliğci, halim selim bir karaktere sahip olmalıdır. Çünkü sert, haşin, abus yüzlü ve rijit bir tip, daima iticidir. Aynı dili konuşsa da, hitap ettiği kişi ve toplumu rencide eden, muhatabın başına balyozla vururcasına bağıran, çağıran bir tebliğci ne kadar etkileyici olabilir, değil mi?
Tebliğci, iyi bir hatip olmalıdır. O, Allah Resûlünün Akabe Biatlarında, Medineye irşatçı olarak ilk önce Musab b. Umeyri gönderdiğini hatırlamalıdır. Hz. Musab, iyi bir hatip, bilgili, çaplı bir Müslüman olmanın yanında, temiz giyinen, güzel Kuran okuyan, hoş yüzlü, sevecen bir insandı. Ben derim ki, Musab (r.a.), siz idealist tebliğciler için örnek alınacak bir şahsiyet olmalı daima.
    TEBLİĞCİ, Kitabımızın, Hz. Musanın diliyle naklettiği şu âyet mealini de unutmamalıdır:
   “ (Ya Rabbi!) Kardeşim Harunun dili benden daha düzgündür. Onu da, benimle beraber beni destekleyici yardımcı olarak gönder.” (Kasas, 28/34)
    TEBLİĞCİ, sıradan bir haber spikerinin bile ciddi bir eğitimden geçtiğini düşünerek bu konuda kendini yetiştirmeli, hitabet yeteneğini geliştirmelidir. Çiçero örneğini hatırlayarak kekemelerin bile azim ve kararlılık sonunda dünyaca ünlü hatipler arasına girdiğini unutmamalıdır. 
    Bizi bizden daha iyi tanıyan Yüce Yaratıcının şu öğüdü,  tebliğci için en güzel bir ölçü olmalıdır: “ Bütün insanları Rabbinin yoluna, akıllıca ve en güzel öğütle çağır.” ( 16/125)
   TEBLİĞCİ, bazı sözlerin baş kestirdiğini, bazı sözlerin de savaşı kestirdiğinin bilincinde olmalıdır. Muhatapları kötüler de olsa, iyilikle muamele etme cesaretini her zaman gösterebilmelidir. Yüce Rabbimizin şu uyarısı da her zaman onun ruh dünyasını aydınlatmalıdır: “İyilikle kötülük bir değildir. Sen en iyi olanla karşılık ver..”(41/34)
        Velhasıl tebliğci bu ilâhi öğütleri her daim göz önünde tutarken, şairin şu dizelerini de, hiç mi hiç unutmamalıdır:
“Sözü süz de söyle... / Manayı inci gibi diz de söyle,/Yüzde söyle, gıybet olmasın. /
 Ukdeyi içinden çöz de söyle, yapmasın yara / Öyle bir söyle ki, hoş gelsin yâre ağyâra.
TEBLİĞCİ, vâkıf adam olmalıdır, demiştik. Bu, dini bilgilere yüzeysel değil; teferruatına dair bilgilerle de mücehhez olmalıdır anlamına gelir.
 Meselâ; yeterli derecede Arapça bilmeli, Siyer, Hadis, Fıkıh Kelam, Tefsir, Kraat gibi temel İslâmî ilimlerden haberdar olmalı, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s)den bu yana İslâm hakkında konuşan ve yazanları tanımış olmalı, bir başka ifade ile mezheplerin ittifak ve ihtilaf noktaları ve tarihçesi hakkında bilgi sahibi olmalıdır.
    Bunun yanında, kraatı düzgün olmalı ve her okuyuşunu aşkla, şevkle, sanki okuduğu ayetler yeni nazil oluyormuşçasına okumalıdır. Efendimizin: “Bana Kuran oku!” diye hitap ettiği sahabenin yerinde kendisinin bulunduğunu tasavvur etmeli. Ezanı her okuyuşunda Hz. Bilâlin ilk okuduğu ezanın heyecanını duymalı. 
  TEBLİĞCİ, çağdaş Müslümanların sorunlarını ve sorularını, ihtiyaçlarını bilmeli, onları etkileyen felsefi akımları tanımalı, onların ruh hallerini iyi okuyabilmelidir.  Müslümanların sorunları hakkında kafa yoran, düşünce üreten çağdaş bilim adamlarını tanımalı. Mümkünse onlarla istişare etmeli.
  TEBLİĞCİ, zayıf ve sağlıksız rivayetleri, iyice akıl ve Kuran süzgecinden geçirdikten sonra muhataplarına sunmalı. Meselâ; namazın önemini anlatırken, cemaatini namaz kılmaya teşvik etmek için, İmam Azamın bir gecede 500 rekât namaz kıldığını söylediğinde, karşısında bu cümleyi sorgulayacak cemaatin bulunduğunu bilmeli. Hem ilim adamı, hem de tüccar olan bir mübarek zatın, her gece namaz için, sekiz saatini nasıl ayırdığını anlamakta zorlananların olabileceğini bilmelidir.
   Yine bunun gibi, en sıkıntılı anlarında bile birilerine beddua etmekten sakınan bir peygamber tasavvuru olan insanlara,  Peygamber (s.a.s)e salât ve selamın önemini anlatırken “Benim adım anıldığı halde bana salavat getirmeyenin BURNU SÜRTÜLSÜN” rivayetini aktaran tebliğci, hafızalarda başka çağrışımlara sebep olmamak için gerekli şerhi yapabilmelidir.
   TEBLİĞCİ, ilmiyle de amil olmalı; bir başka ifade ile kâl diliyle birlikte, hâl dilini de kullanabilmelidir. Yani söylediklerini fiili olarak bizzat yaşamalı ve ahlaken güzel olduğu kadar fiziken de gösterişli, kılığı kıyafeti düzgün olmalıdır.
  Bu son maddeyi yadırgayabiliriz belki, ama Allah Resûlünün buna da dikkat ettiğini görüyoruz. Meselâ, çok zayıf da olsa bazı rivayetlerde Onun: “Bana bir elçi gönderecek olursanız, bunu yüzü güzel ve adı güzel olanlar arasından seçiniz” dediği kaydedilir. Ve kendisinin de, sahabenin en yakışıklılarından olan Dıhyetül- Kelbiyi iki kez Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderdiğini okuyoruz. Ve yine biliyoruz ki, Cebrail (A.S.), Allah Resulüne vahiy getirdikleri zaman çoğu kez Dıhye (r.a.) suretine bürünerek geliyordu. (1)
  TEBLİĞCİ, hitap ettiği toplumun dilini bilmesinin yanında, onların düşüncelerini, inançlarını, örf ve adetlerini de iyi bilmelidir. Hitap tarzını onları kıracak ve tiksindirecek bir şekle büründürmemelidir
    Sizler de çok iyi bilirsiniz ki, Hz. Peygamber Efendimiz,  daha Hicretin 4. Yılında Zeyd b. Sabitten  İbraniceyi öğrenmesini istemişti. Dilerseniz bu hadiseyi Zeyd b. Sabitten dinleyelim:
 “Resulullah (s.a.s), bana: “Zeyd! Benim için Yahudi yazısını öğren.(…) buyurdular.
 Bunun üzerine ben de, yarım ayda onu öğrendim. Peygamber (s.a.s), Yahudilere bir şey yazacağı zaman onu ben yazardım. Ona Yahudilerden gelen yazıları da, ben okurdum.”
  (Yine bir gün) Resulullah (s.a.s),  bana:
“Süryaniceyi güzelce okuyup yazabilir misin? Çünkü bana Süryanice yazılar geliyor,” dedi.
 Ben de:
“Hayır, iyi okuyup yazamam” dedim
O da:
“Onu iyice öğren, buyurdu.
Ben, on yedi günde onu da öğrendim. (2)
   Bu sohbet yazımızı bir örnekle sonlandıralım. Bir zamanlar yıllarca Y.Ö.K. başkanlığı yapmış olan bir Profumuz vardı; adı İhsan Doğramacı idi. Onun, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Farsça, Türkçe ve anadili gibi İBRANİCE bildiğini hatırlatmak isterim.  Kendisinin Prof. unvanını alacağı sırada, MİTin babası sayılan MAH teşkilatının hazırladığı raporda: “İhsan Doğramacı Müslüman, karısı da Türk değildir,” şeklindeki ifadeleri de paylaşmak isterim sizlerle.(3)
  VELHASIL,
Sizlerin her birinizin yukarıda sayılan vasıfları haiz, ideal bir din görevlisi olabilmek için elinizden gelen gayreti göstereceğiniz inancı ve ümidini taşıyor, selam ve dua ile hoşça kalınız, diyorum.
Not:
  (1) ( M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II. S.260)
  (2) (A. Tekin, peygamberimizin Yol Arkadaşları, c.2, s.2111)
  (3)(Z.Yer: S. Yalçın, Efendi 2, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı s.110)


E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Sabri Yalın
 
Sevgili Şerifciğim, yazın çok güzel olmuş. Kalemine ve yüreğine sağlık. Bende bir kaç kelam etsem abes olur mu? günümüzde sahte peygamberler ve mehdiler türemeye başladı. Sanırım Ahir zaman diye boşuna denmedi. Zaten mehdi haberlerinin çok olması da hem Mehdinin geleceğine hem de kıyametin yaklaştığına işaret olsa gerektir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir çok hadîslerde, Hazreti Mehdi hakkında şöyle buyurmaktadır: Hz. Mehdi insanlar tarafından çok sevilecektir. Hz. İsa (A.S), Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılacaktır.. İnsanların uzun yıllardır yapamadıkları işleri çok kısa sürede halledecektir. Her konuya çok hızlı, akılcı, hikmetli ve kalıcı çözümü bulacak ve uygulayacaktır.
Bir Molla Kasım
 
Üstadım tebliği çok güzel ifade etmişsiniz, Allah için bir şey bilen her kes, bunu paylaşmak üzere bir mübelliğdir. Ama gene herkes bir yandan da dinleme sünneti nedeniyle tebliğin muhatabıdır. Peygamberler tebliğ sanatının en güzel örnekleridir. Emr-i bilma’ruf ve nehy-i an-il münker, İslamın olmazsa olmazı olarak tebliğ yolu ile sunulan Emrullah ve sünnetullahdır. Elinize ve yüreğinize sağlık.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR



Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024