Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu yazı 3577 kez okundu.
Yazının Tarihi :   05 Şubat 2017 - 15:16:45

NİÇİN SON DİN VEYA EZAN (2)

Büyüt
Küçült
NİÇİN SON DİN VEYA EZAN

Şerif Ali Minaz

Kütahya'nın Simav ilçesinde doğdu. İlköğrenimini köyünde, orta öğrenimini Bursa’da, yüksek okulu da İstanbul’da bitirdi. Öğretmen olarak başladığı memuriyet hayatına önce İznik Lisesinde, daha sonra da İstanbul Eyüp Sultan, Kabataş Erkek, Beşiktaş kız, Pertevniyal Akşam Liselerinde devam etti. 1997 yılında Davutpaşa Akşam Lisesinden emekli oldu. Şişli Terakki Lisesi ve Özel Beyoğlu İtalyan Lisesinde de(1985-2005) ücretli olarak görev yaptı. Bir TV. Kanalında, “Yarınlara Doğru” adlı sohbet programını hazırladı ve sundu. Fatih Aktüel.com’da haftalık yazım hayatına devam etmekte.

       


 


 


            CEVAP YAZDIM HEMŞERİME.  
                   DEDİM Kİ:
 Değerli okuyucu! Bu başlıkla sunduğum yazımın şimdi de ikinci bölümünü paylaşmak istiyorum sizlerle….
    “ Sayın Hemşerim ….. Sizinle fikir teatisinde bulunmak gayet güzel. Samimiyetle kendinizi ve düşüncelerinizi ifade ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Ben de sizin yönteminizi takip ederek kendimden, düşüncelerimden bir nebze bahsetmek isterim.
    Bu fakir “Kitaplı bir âdemdir.” Bu kitaplara ve dinler tarihi araştırmacılarına göre insanlık tarihi, hiçbir zaman “KİTAPSIZ” kalmamış. “RAB” adını verdiğimiz gerçek eğitici ve öğretici, içimizden seçtiği aracılar vasıtasıyla mesajlar göndermiş bizlere ve bu mesajlar kitaplarda toplanmış.
            Yüzyıllar boyunca adını her aydının duyduğu Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran böyle yönlendirici kitaplar olmuş. İnsanoğlunun deney, gözlem ve akıl yoluyla bulamadığı doğrular, bu kitaplar kanalıyla öğrenilmiş ve sonra da pratiğe geçilmiş.
          Bendeniz de, işte böyle “ön kabul” sahibi olan bir âdemim. Sizin de sözünü ettiğiniz ve küçük yaşlarda aldığınız “din bilgilerini”, bendeniz de çocukluğumda, o klasik yöntemle aldım. Aldım, ama daha sonra bu bilgilerimi sorgulama ve doğrulama çabasına girdim. Öğünmek gibi olmasın, düşünce ve ön kabul açısından “ deist, ateist değil; “TEİST” bir insanım. “Pratik Ate” olmamaya da çalışıyorum. Bu bakımdan bazı konuları sizinle bu şekilde yazışmamızın gayet doğal olduğunu düşünüyor ve empati yapmaya gayret ediyorum.
          Pratik Ateizm de ne mi?
       Evet, bendenize böyle bir soru soracak olursanız, yıllar önce okuduğum bir kitaptan aklımda kalanları ile cevaplamak isterim.
       “Ateizmin Çıkmazı” adlı kitabın yazarı Etienne Gilson, eserinde, “pratik ateizm”den söz ediyor ve bunu şöyle açıklıyor: İnsanlar, ibadethaneye gider, orada Tanrıları ile baş başa kalırlar, Ona canı gönülden ibadet ve itaatte bulunurlar; ama dışarı çıktıklarında sanki Tanrı yokmuş gibi yaşarlar. Kitaptaki buyrukları unuturlar. İşte bu insanlardır “Pratik ateistler.” Bunlar, Ateistlerden de tehlikelidirler,” diyor mealen.
      Yazarın değindiği gibi insanlar, kendilerine hayat veren, ekonomik, aile ve bireysel hayatlarını yönlendiren kitapları mabetlere hapsettiler. O kitaplar, onların sadece ibadethanelerde yanlarında bulunur oldu veya “Ben de kitaplıyım” diyebilmek için yer aldı hayatlarında.
       Sizin inanç ve düşünce yapınızda, pratik yaşantınızda böylesi bir toplumsal yapının etkisi oldu mu bilemiyorum. Bu konuda kendinizi, iç sesinizi yeniden dinler ve sorgularsınız sanırım. Her gün yeniden doğuyor ve yenileniyoruz Sevgili Hemşerim. Sorgulanmakta değil; kendimizi sorgulamakta fayda var diye düşünüyorum.
   Gelelim sözünü ettiğiniz “İZM”ler konusuna. “Biz Âdemoğulları, tarih boyu “KİTAPSIZ” kalmamışız” demiştim ya. Evet, bahsettiğim bu kitapların yerlerini daha sonraları “İZM”ler ve onların kitapları almış ve hayatımıza hükmetmiş.
    Meselâ; Adam Smithin “Milletlerin Zenginliği” adlı eseri 1776dan bu yana üzerimizde en etkin olan eserdir. Bu kitap, Kapitalizmin temellerini atmış, sonra bu sistem(!) “Vahşi Kapitalizm”e dönüşmüş ve hâlâ da yeryüzünün büyük bir bölümünün ekonomik hayatında geçerliliğini sürdürmektedir.
      Evet, bu kitap 18. Yüzyıldan bu yana insanoğlunun büyük bir kesiminin kaderine hükmetmektedir. Bu kitap, dağlar kralı aslanın hoşuna giden bir paylaşımdan yana olmuş daima. Onun dünya nimetlerini paylaşımda temel prensibi şu olmuştur: “Dokuz kula bir pul; bir kula dokuz pul.” Ben diyorum ki, miadı dolan yüzlerce kitap gibi, onun da miadı dolmak üzeredir..
     Öbür tarafta bir başka “İZMin anası olan bir kitap daha var; Karl Marxın Das Kapitali. O da, tam yüz yıl boyunca insanoğluna bir cennet vadetmiş, sosyalizmin kutsal kitabı olmuş, kanlı devrimlerle milyonların düşünce ve davranışlarında önemli bir yer işgal etmişti. Ve nihayet Glasnost Perestroyka (açıklık ve yeniden yapılanma) hareketiyle gücünü yitirmiş, yaşlı bir ihtiyar gibi köşesine çekilmiş, kitap raflarında etkisiz ve yetkisiz hale gelmiştir.
        Sadece adı geçen bu iki kitap bile bu ülkenin gençlerini “sağcı ve solcu” diye iki kampa bölmüş ve binlerce gencin hayatına mal olmuştu. Sanırım sizler de o günleri yaşamışsınızdır.
     
  VE DİĞER İZMLER
Söz “İZM”lerden açılmışken bu konuda da düşüncelerimi paylaşmak isterim sizinle. Malumunuz insanlık tarihinin bir bölümünde, çok yerde bir takım “İZMler olagelmiş: Hedonizm, Fanatizm, Sekülarizm, Kabalizm, Makyavelizm, Materyalizm, Nihilizm, Nasyonalizm, Eklektizm… gibi.
        Bunca İZM, bizlerin ufkumuzu açıp, bağışıklık sistemimizi güçlendirecekken; maalesef genlerimizle oynuyorlar sanki. Bunların bir kısmı tıpkı GDOlu gıdalar gibi, bizlerin doğal olan renk, koku ve tadımızı bozuyor gibi geliyor bana.
    Ama bir yönüyle de seviyorum bu İZMleri. Çünkü birinin: “Gerçek budur,” dediğini, bir başkası; hatta bizzat filozofun kendisi yalanlıyor ve yığınların gerçek zannettiği düşüncelere saplanıp kalmalarının önüne set çekiyor. Sizin, “sana göre, bana göre ve ona göre” dediğiniz şey de bu olsa gerek.
  Bu bağlamda şu örneği hatırlatmak isterim sevgili hemşerim:
 
  “Özür Dilerim, Tanrı Varmış”
 
       Hatırlar mısınız bilmem. Çok yakın tarihte medyada yer alan ve Ateist Filozofların pîri olan bir Filozof vardı. Adı,  Antony Flew idi. İngilterenin Reading Üniversitesinde görev yapan bu felsefe profesörünün babası bir rahip olmasına rağmen, kendisini 15 yaşından beri ateist ilân edegelmiştir. 
  ‘Teoloji ve Sahtekârlık isimli 1950 sayfadan oluşan kitabı, 40. cı baskısını yapmış ve birçok dile çevrilmişti. Mezkûr Filozof, Ateizm konusunda 23 kitap yazmış ve çeşitli üniversitelerde ders vermişti.
     80 yaşını aşan işte bu filozof, yanılmıyorsam 2009 yılında bir videokasetine konuştu ve konuşmasına da “Bilim Tanrıyı Keşfetti mi?” adını verdi. Bu konuşmasında, “bilimsel kanıtlar, evrenin var oluşunun arkasında bir çeşit ‘zekânın bulunduğunu gösteriyor” dedi. “Tanrı var olabilir” derken hayatın başlangıcını açıklamanın tek yolunun bu olduğunu da ekledi.
    Bununla da yetinmedi Filozof. Kendi düşüncelerinin, yazdıklarının etkisi altında kalanlara verdiği zarardan dolayı da onlardan özür diledi.
 Ne denli onurlu bir tavır değil mi?
     Flewun dine dönüşü, ateist çevrelerde şok etkisi yaptı, birçoğu alarma geçti. Daha dün inanç birliği yaptıkları duayenlerine: “Bir filozof, ancak bu kadar aptal olur!” dediler.
    Filozofların bu tarz dönüşlerine, hakikati görmelerine, Ateizmden Teizme transfer olmalarına felsefe tarihinde birçok örnek vardır. Meselâ; Alman filozof Goethe, Immanuel Kant bunlardan iki isimdir. Fransız Sosyalist-filozof Prof. Roger Garaudy ise açık bir şekilde İslamı seçip tam bir imanla Allaha yönelmiştir.
 
              Velhasıl Sayın Hemşerim
            Görülüyor ki, biz Âdemoğulları kitapsız yaşamamışız ve yaşayamıyoruz da. Bu kitaplar kâh beşerin kaleminden çıkmış, kâh vahiy ürünü bir kitap olmuş. Bazen Laikliğin hatırı için vahiy ürünü olandan şiddetle sakınmış ve kaçınmışız. Ama aradığımız huzuru bir türlü yakalayamamışız.
    On yıllara veya yüzyıllara hâkim olmuş, sonra da, iflâs etmiş ideoloji ve kitapların yerini bundan böyle hangi kitaplar alacak dersiniz? Daha önce sözünü ettiğim “Medine Sözleşmesi” tekrar gündeme gelebilir mi? Ya da, “Endülüs” ile kurulan bir dünya, yeniden kurulabilir mi dersiniz? Bir başka ifade ile sorarsak: Farklı kültürler, farklı inançlar bir arada, hoşgörü içinde yaşatılabilir mi geleceğin dünyasında? Yoksa İZMlerin peşinde koşarken, “ava giden avlanır,” misali avlanır mıyız, dersiniz?
   Bendeniz bu soruları kendi kendime soruyor ve şairin şu dizelerini terennüm ediyorum sıkça:
                                 “Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
                                               Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!”
Kıymetli okuyucu, hemşerimle yazışmamızın devamını gelecek yazımızda
sunmak üzere sağlık ve esenlik dileklerimle hoşça kalınız..
  

 


 


                    

E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR



Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024