Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu yazı 3299 kez okundu.
Yazının Tarihi :   31 Ağustos 2015 - 13:50:42

FİLOZOF EL-KİNDİDEN DERTLERİMİZİN DERMANI (4)

Büyüt
Küçült
FİLOZOF EL-KİNDİDEN DERTLERİMİZİN DERMANI

Şerif Ali Minaz

Kütahya'nın Simav ilçesinde doğdu. İlköğrenimini köyünde, orta öğrenimini Bursa’da, yüksek okulu da İstanbul’da bitirdi. Öğretmen olarak başladığı memuriyet hayatına önce İznik Lisesinde, daha sonra da İstanbul Eyüp Sultan, Kabataş Erkek, Beşiktaş kız, Pertevniyal Akşam Liselerinde devam etti. 1997 yılında Davutpaşa Akşam Lisesinden emekli oldu. Şişli Terakki Lisesi ve Özel Beyoğlu İtalyan Lisesinde de(1985-2005) ücretli olarak görev yaptı. Bir TV. Kanalında, “Yarınlara Doğru” adlı sohbet programını hazırladı ve sundu. Fatih Aktüel.com’da haftalık yazım hayatına devam etmekte.

                       


 


        Sevgili okuyucu, bu yazım, “Bir Bilen Dostum” ile mutluluk ve kalp huzuru üzerine yaptığımız sohbetimizin dördüncüsü.
 Daha önce, tüm sıkıntılara rağmen, ünlü felsefecimiz Filibeli Ahmet Hilminin,(1865-1914) Amâk-ı Hayal”indeki tavsiyelerinden, sünnete uyup iki cihan mutluluğunu elde etmenin ve  kalp huzurunu yakalamanın öneminden söz etmiştik…
 Bu sohbetimizde de, Büyük Filozof El- Kindinin tavsiyelerini okudum “Bir Bilen Dostum”a. O da mutadı veçhile elinde kalem, not tutmaya devam ediyor. Sohbetimizi birlikte okuyalım mı?
        Üzüntü Ve Onunla Başetmenin Yolları
      Sevgili Dostum, Koca Filozof El Kindi, üzüntüyü şöyle tanımlıyor: “Üzüntü, sevilen şeylerin elden gitmesinden ya da amaçlanan şeylerin gerçekleşmemesinden doğan psişik(nefsanî  ) bir acıdır.” Ve ondan kurtulmanın yollarını, mutluluğa açılan pencereleri de şöyle sıralıyor:
Üzüntü bizim davranışlarımızdan kaynaklanıyorsa o davranışı terk etmemiz gerekir.
Bizim dışımızda bir sebebe dayanıyorsa o zaman aldırma. Belki de o üzüntüyü veren seni üzmez.
Sebeplerin oluşmasını önle. Çünkü mutlu olmak elimizde olduğu sürece bedbahtlığa rıza göstermemeliyiz.
Daha önceki üzüntülü günlerini, o günlerin nasıl geçtiğini hatırla ve “Bu da geçer Ya Hu” de. Ayrıca başkalarının uğradıkları belâ ve musibetleri an.
Sahip olduğun şeyleri senin değil, bir emanet olarak gör. Emaneti yitiren üzüntüye kapılırsa şükür yolunu terk etmiş olur. (Gerçek sahibi), emaneti bir süre bize bırakmışsa bundan şeref duymalıyız. İstediğinde vermeli ve üzülmemeli. Yoksa adaletsizlik yapılmış olur.
Emanetçinin bize bıraktıklarına şükretmeliyiz.(akıl, sağlık, servet, ruh v.s. Bardağın dolu tarafları görülmeli.)  İstediği zaman aldıklarına da sakın üzülmemeli.
Maddi ihtiyaçları oldukça azalt(malıyız.) Az şeye sahip ol(malıyız).Çünkü nasıl olsa bir gün bunlar elden çıkıp üzülecek(iz).
      Sokrata Dediler ki:
     Sokratese bir gün sordular: Üstad, dediler.  Siz hayatta üzülmemeyi nasıl başarıyorsunuz?  O da şöyle cevap verdi:
“Kaybettiğim zaman üzüleceğim bir şeye sahip olmuyorum..
Kaybedilmeye elverişli tüm dileklerde musibet vardır, geçici olan her şeyde acı ve keder,
imkânsız olanı ümit etmede üzüntü ve dert, her güvenliğin sonunda da bir korku vardır.” (s.61)
    Birkaç Anekdot
    Kıymetli Dostum, çayı çok sever. Ben notlarımı okurken ikinci çaylarımız gelmişti bile. Onu fazla sıkmamak için Kindiden birkaç hikâye ile sohbetimizi noktalamak istediğimi söylediğimde o yine, “devam ediniz” dercesine tebessümle karşılık verdi.
   Gemi Ve Yolcuları
  Bir grup insan ülkelerine gitmek için bir gemiye binerler. Kaptan, onları bir sahile çıkarır ve temel ihtiyaçlarını gidermek için bir süre mola verir.
   Yolculardan bir grup, adada asli ihtiyaçlarını temin eder, kısa bir gezintiden sonra hemen gemiye dönerler. Rahatlıkla kendilerine bir yer temin eder ve otururlar.
    Bir kısmı ise,  kendilerini tabiatın güzelliklerine kaptırır, doyasıya çevreyi seyreder ve doğal ihtiyaçlarını sağlayamadan gemiye dönerler, onlar da rahatlıkla oturabilecek yer bulurlar kendilerine.
  Üçüncü bir grup ise, dünyanın zevk ve neşesine(hedonizm felsefesine) dalarlar; gereksiz eşyaların koleksiyonunu yapmaya kalkışırlar, çeşitli süs eşyaları, kıymetli taşlar, görkemli bitki ve çiçeklerle geri dönerler. Ne yazık ki kendileri için oturabilecek rahat bir koltuk bulamazlar. Topladıkları eşyalar da kendilerine zamanla bir yük olur.
    Dördüncü grup ise adanın güzellikleri ile büyülenirler adeta. Orada yolcu olduklarını unuturlar, adanın içlerine doğru açılırlar. Kendilerini bekleyen tehlikelerden habersiz bir şekilde yılanların, çıyanların, yırtıcı ve vahşi hayvanların barınağı olan ormanlıklara, bataklıklara doğru giderler. Kendilerini bu güzelliklere o denli kaptırmışlardır ki, geminin sahilden kalktığının bile farkında değillerdir. Ve ne yazık ki bunlar, bu adada helak olup gitmişlerdir.
   Üçüncü grubun gereksiz yere topladıkları, yolculuk esnasında onları oldukça rahatsız etmiştir. Onun için eşyalarının bir kısmını denize attılar, bir kısmı da bunlar yüzünden çeşitli hastalıklara ve psikolojik bunalımlara düştüler ve sonunda bu dertler onların ölümlerine neden oldu. Bunların çoğu sılalarına ulaşamadılar, bir kısmı da yorgun ve bitkin olarak ulaştı. (s.63)      
      Bu Dünya Güzeldir, Ama     
     Kötü olmayandan korkma ve nefret de etme. Kötüden kork. Ölümden korkma, çünkü ölüm kötü değildir. O, insanı tamamlayan bir parçadır. Eğer o olmasaydı insan olmazdı. Bir varlık ölümlü değilse o insan değildir. Ölümden korkmak, hayatı ve ölümü tanımamak demektir.
    Ana rahmindeki cenin, tekâmül eder ve zamanla çocuk oluşur. Çocuk orada gayet rahattır., dünyaya gelmeyi asla istemez. Ama dünyaya geldiği zaman da ana rahmine dönmeyi istemez. (Hâlbuki bu dünyaya ağlayarak gelmişti.) Zira dünya hayatına göre ana rahmi daha sıkıcı ve ilkeldir. İnsan ölünce de, dünyaya dönmeyi istemez. Çünkü bu dünya hayatı ahiret hayatına göre daha ilkel ve daha bunaltıcıdır. (s.65)
     İskenderin Annesine Mektubu
   Büyük İskender, annesine bir mektup yazıyor ve mektubunda diyor ki: “Anneciğim, bir gün ölüm haberimi alınca herkes meydanda toplansın. Yesinler, içsinler ve coşkuyla eğlensinler. Ama sakın bu meydana kederlileri, çile çekmiş insanları çağırma.
    Üzüntülü anne, mektubun gereğini yapar; meydana gam ve keder görmemiş insanları davet eder. Ama bu davete hiçbir kimse icabet etmez. Anne şaşkın bir halde sebebini sorar. Saraydaki adamlar cevap verirler: “Efendim, bela ve musibete uğramayan hiçbir kimse var mı ki bizim davetimize gelebilsin.?”
     Bunun üzerine anne şöyle der: “Şimdi anlıyorum ki, gam ve kedere boğulan ilk insan ben değilmişim ve elem yalnızca benim başıma gelen bir olay değilmiş. Elemsiz yaşamak istiyorsak, var olmak istemiyoruz demektir. Çünkü bozulma ve değişme olmasaydı varlık da olmazdı.(S.56)
Velhasıl
 Kıymetli Dostum, uzun süre beni dinlemeye tehammül ettiğiniz için öncelikle teşekkür ediyorum size. Sanıyorum okuduğum notlardan bir ders çıkarırız. Rabbim bizlere iki cihan mutluluğunu nasip eylesin. Dertlerimiz olsun ama tehammülsüzünü yüklemesin. Takatimizin yetmeyeceği gam ve kederlerle sınamasın bizleri….

 Not:  (El –KİNDİ, “ Üzüntüden Kurtulmanın Yolları”, terc:Prof. Dr.Mustafa Çağrıcı, İlahiyat Fak. Vakfı yy.İst. 1998)


E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR



Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024